KENDİ CENNETİMİZ
Hele bu şehir, birçok medeniyetin incisi, göz bebeği olmuş İstanbul. Yaratılmış en harika yerlerden birisi. Şöyle bir boğaz sefası yaptığınızda insanda ne hüzün kalır, ne tasa. Rüzgarlar bilinmez diyarlardan seslenir size, deniz yaşamım ben, der. Kuşlar çığlık çığlığa mutluluklarını haykırır. Vapurlar arı gibi işler, insan taşır. Anlarsınız ki hayat var burada, yaşam var, en güzelinden. Hayatın debdebelerinden unutuverdiğimiz neşeyi hissederiz iliklerimize kadar. Beş duyumuzdan içeri çekeriz bu güzelliği, canımıza can katar.
O bizi böyle yaşatırken biz ne yaparız, öldürürüz onu yavaş yavaş. Kirleterek, yok ederek. Ölüm için sözlükte; canlılık faaliyetinin sona ermesidir, yazıyor. Bence ölüm, sevmeyi unutmak demek. Bize karşılıksızca sevgi veren şeyleri sevmemek demek. O noktada başlıyor yok oluş. Bundan değil mi, geçmişten günümüze kalan şeyleri koruyamamamız. Bana kendi yarattığımız şeyleri kendimizin yok ediyor olması ironik gelmiştir hep. Bunu Trabzon'daki Sümela manastırını görünce daha çok hissettim. Oradaki şaheser niteliğindeki ikonaların üstü çivilerle kazınmış, insanlar isimlerini yazmışlar, yok etmek istemişler o resimleri. Neden, hoşgörüsüzlükten, sevgisizlikten. İşte sevginin bittiği yerde bu sebeple ölüm başlıyor. Savaşlar bu sebeple var, biz bu sebeple doğayı yok ediyoruz.
Bir televizyon programında İslam hocalarından birini izledim geçen gün, cennetten ve cehennemden bahsediyordu. Fantastik film senaryosu dinliyorum zannettim. Kurt gazeteci Fatih Altaylı da yapıştırdı hemen soruyu, ben cennette sıkılırsam diye korkuyorum. Bir cehenneme kadar gidebilir miyim, diye? Çevremizdeki cennet olan hayatı yakalayamazken başka cennetlere özenmenin, onları hayal etmenin, oraya gitmek için uğraşmanın anlamsızlığını göremiyor mu acaba insanlar? Önemli olan şu anda yaşadığımız yeri cennete çevirmek. Başka cennetleri hayal edip, bu andaki cennetimizi öldürmeyelim.
Her yok ettiğimiz şeyle aslında kendimizi, kendi geleceğimizi, kendi cennetimizi yok ediyoruz. Cennet bence, kendini bilmektir. Kendi gerçeğini, kendi öz varlığını. Kendini bildiğinde, hiçbir şeyi yok edemezsin. Yok ettiğin şeyler de kendindendir çünkü. Bize tüm bağrını açan varlıklara karşı, var etmeyi istemek gerek. Kendimize yetecek kadarla yetinmeyi bilmek, ziyan ettiğimiz her şeyin kendimizden bir şeyi yok ettiğini bilmek. Cennetlerin fantastik film senaryolarında değil, içimizde olduğunu bilmek. Sevginin tüm cennet kapılarını açtığını bilmek. Doğanın bizi kucakladığını ve sonsuz bir sevgiyle sevdiğini bilmek. Bunların bildiğinizde Mevlana gibi kendi ölümünüz için yas tutulmasını değil, düğün yapılmasını isteyebilirsiniz.
Kendi sorumluluğunuzu, kendinize olan sorumluluğunuzu yerine getirirseniz tüm doğanın, tüm yaşamın dostu olursunuz. En önemlisi kendinizin dostu olursunuz. Şükran duymakla, sevmekle ve hayran olmakla sorumlu olduğumuz bir hayat var önümüzde. Ya onunla yaşamayı seçeceğiz ya da onunla ölmeyi. Vermeyi seçtiğimiz her şey aslında aldıklarımızdır. Yaşam vermeyi seçtiğimizde, yaşam bize veriliyor. Bize verilenleri kucaklayalım, sevelim. Hayatın bize verdiklerini göz ardı etmeden, var edelim. Kendi geleceğimiz, kendi cennetimiz için. Öpüldünüz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder