28 Kasım 2014 Cuma


KORKUYLA YAŞATMAK

Yeni doğan güneşin doğayı ısıttığı gibi ısıtır bir bebek insanın yüreğini. Güzel olan yeni bir hayata dokunmak. Bebeğin mis kokusunu içine çekmek, tüm masum halleriyle biblodan bozma bir varlıkla temas etmek.

Uzun uzun düşünürüm neden insanlar bir bebeğe sahip olmak ister. İçten gelen güdüsel bir oluş hali midir? Yaşama tutunmanın bir şeklimi? Yaratmanın en yücesi mi? Peki yarattığımız bu bebeğe ne verebiliriz yaşamı boyunca. Kendimizden verdiğimiz bedensellikten başka, ruhunu nelerle doyurabiliriz. Ve nereye kadar vermeliyiz. Müdahalelerimiz kendini keşfedemeyecek bir insan olma yoluna mı sokacak bu bebeği, yoksa bir ruh olduğunun farkında lığında mı yaşayacak hayatı. Neler yerleşecek içine bebeğin, nelerle büyüyecek? Kendini kaç kez fark edip, kaç kez kaybedecek? Bizler, onun için kahırlanıp kederlenecek, doğru yola yönlendirmeye çalışacağız. Dert yanacağız etrafa, en büyük endişemiz olacak bebeğimiz. Korunmaya muhtaç göreceğiz kaç yaşına gelirse gelsin. Tıpkı annelerimizin bize yaptığı gibi. Biz hayata getirdik, biz yaşatacağız ya da yaşatmayacağız. Hayatına müdahale üstüne müdahalede bulunup, kendi doğrumuzu dikte edeceğiz.

İzlediğim bir filmden çok etkilendim. Bir İspanyol filmi. Sonradan Berlin film festivalinden altın ayı ödülünü aldığını öğrendim filmin. Türkçe ismi Acı Süt ya da Acının Sütü diye çevrilebilir. İspanya’da annelerin, acılarından doğan korkuyu aşıladıkları çocuklara bu isim veriliyormuş. Anneler sütlerinden çocuklarına geçiriyorlarmış bu korkuyu. Annesi tecavüze uğramış Fausta’da bir Acı Süt. O kadar korkularla büyümüş ki, sokakta yalnız dahi yürüyemiyor. Ve tecavüze uğramaktan ölesiye korktuğu için, annesinden dinlediği bir hikâyeyi gerçek yapıyor Fausta. Erkekler uzak dursun diye cinsel organına bir patates koyuyor. Patates orada büyürken, Fausta’nın içindeki korkuyu da emiyor belki de. Ve filmin sonunda Fausta iyice hastalanıyor, vücuduna zehir yayan patatesten kurtulmayı kendisi istiyor. Korkunun insana neler yaptırabileceğine en büyük örneklerden biriydi bu film. 

Oysa bebekler ilk doğduklarında ne kadar masum ve kalıplardan uzak oluyorlar. Kimler veriyor bu kalıpları onlara. Sonsuz, uçsuz bucaksız özgür beyinlerini kimler sınırlıyor. Yaşatmak istediğimiz bebeklerimize bizler yapıyoruz bunları. Hayatlarını korkularla zehirliyoruz. Oysa bizler insan olarak, yeniden yeniden doğuyoruz. İki sene içerisinde baştan başa bütün hücrelerimiz yenileniyor. Yepyeni bir bedenle, yenilenmiş bir ruhla bakabiliriz hayata. Gelişmelerine bizler engel oluyoruz yine bebeklerimizin. Onları kısıtlayarak, korkularla şartlandırarak kendimize ait robotlar yaratmaya çalışıyoruz. Ve bunların hepsini sevgi adına yapıyoruz üstelik. Yaptıklarımız barış adına yapılan savaşlardan farklı olmuyor böyle olduğunda. Kendimize benzer insanlar yetiştirmeye çalışıyoruz. Gördüklerimizden hoşnut değilsek eleştiriyoruz.

Korku aşılamak, bir insana yapılabilecek en büyük kötülük. Yeni doğmuş, masum, habersiz bebeklerimize korkuyu değil sevgiyi aşılamayı seçmek bizim elimizde. Asıl olan yaşamak değil, doğru yaşamak.

Sevgiyle Kalın… Öpüldünüz..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder