26 Kasım 2014 Çarşamba


SEN BİR ROBOTSUN UYANMAYA BAŞLA VE GERÇEK YÜZÜN GÖRÜNSÜN 

Zen’de derler ki, gerçek yüz orijinal yüzdür… Doğumundan önce sahip olduğun, ölümünden sonra sahip olacağın yüz. Bu, yaşamdaki tüm yüzlerin, ‘sözde yaşam’daki tüm yüzlerin sahte olduğu anlamına gelir. Gerçek yüzün ne olduğunu nasıl anlamalı? Doğumundan önceye dönmen gerek. Gerçek yüzü bulmanın tek yolu budur, çünkü doğduğun an sahte olmaya başlarsın. Sahte olmaya başladın, çünkü sahte olmak karlıdır.Çocuk doğar ve politikacı olmaya başlar. Dünya ile, ebeveynler ile ilişki kurduğu an politikaya girer. Artık yüzüne dikkat etmelidir. Rüşvet olarak gülümser. Daha fazla kabul görmesi için, daha fazla sevilmesi, takdir edilmesi için nasıl davranması gerektiğini bulmaya çalışır. Ve eninde sonunda çocuk ebeveynlerin, ailenin neleri kınadığını öğrenir ve onları baskılamaya başlar. O zaman sahte işe karışmıştır.

Bu yüzden senin sahip olduğun tüm yüzler sahtedir. Mevcut yüzlerinin arasından gerçek olanı bulmaya çalışma. Onların hepsi sahtedir, benzer şekilde sahte. Faydalıdırlar… işte bu yüzden geliştirilmişlerdir… İşe yararlar, ama doğru değildirler. Ve en derin aldatmaca şudur: Yüzlerinin sahte olduğunu fark ettiğin zaman, gerçek olduğunu düşündüğün bir başka yüz yaratırsın.

Örneğin, bir insan sıradan bir dünyada, sıradan bir hayat yaşamaktadır, bir işi, ailesi vardır ve bütün sahteliklerini, hayatındaki gerçek olmayan şeyleri fark eder ve onlardan vazgeçer. Bir sannyasin olur ve dünyayı terk eder ve artık yüzünün gerçek olduğunu düşünüyor olabilir. Bu yine bir sahte yüzdür. Diğer yüzlere tepki olarak benimsenmiştir ve bir tepki olarak asla gerçek olanı elde edemezsin. Sahte bir yüze tepki göstererek bir başka sahte yüz geliştirirsin. O zaman ne yapmalı?

Gerçek yüz, başarılması gereken bir şey değildir. Senin başarın sahtedir. Gerçek başarılacak bir şey değildir, yetiştirilecek bir şey değildir. Keşfedilecek bir şeydir! Zaten oradadır. Ona erişmen gerekmez, çünkü her çaba ancak bir başka sahte yüze gidecektir. Sahte yüz için çabaya ihtiyaç vardır; onun geliştirilmesi gerekir. Gerçek yüz için herhangi bir şey yapman gerekmez; o zaten oradadır. Sahte yüzlerini tutunmayı bırakırsan, sahte gidecek ve gerçek olan kalacaktır. Bırakacak bir şey kalmadığında ve yalnızca bırakılamayacak olan kaldığında, gerçek olanı fark edeceksin.

Sahte yüzleri bırakmanın yolu meditasyondur. İşte bu yüzden düşüncesiz olmak konusunda bu kadar ısrar edilir… Çünkü düşünce olmadan sahte bir yüz yaratamazsın. Düşüncesiz farkındalık durumunda, sen gerçek olursun… Çünkü temel olarak sahte yüzleri ve maskeleri yaratan düşüncedir. Düşünce olmadığında sahte yüz de olmaz. Yüzün olmaz ve gerçek yüzünü bulursun… İkisi de aynı anlama gelir.

Bu yüzden düşünce sürecine dikkat et. Onunla mücadele etme, onu baskılama. Yalnızca farkında ol: Düşünceler tıpkı gökyüzündeki bulutlar gibi var ve sen onlara önyargısız, lehine ya da aleyhine olmadan bakıyorsun. Aleyhinde olursan, mücadele edersin… Ve bu mücadele yeni bir düşünce süreci yaratır. Lehinde olursan, kendini unutursun ve düşünce sürecinin akıntısında süzülürsün. Bilinçli bir tanık olarak var olamazsın. Lehinde isen, sen sürecin içinde olursun. Aleyhinde olursan tepkide bir başka süreç yaratırsın.

Bu yüzden lehine ya da aleyhine olma. Düşüncelerin hareket etmesine izin ver, bırak nereye gidiyorlarsa gitsinler, derin bir salıverme içinde ol ve sen yalnızca tanık ol. Yargılama; “Bu iyi, bu kötü” deme. İlahi varlığa dair bir düşünce gelirse, “Güzel!” deme. Bunu dediğin an onunla özdeşleşirsin ve düşünce süreci ile işbirliği yapmış olursun. Ona yardım ediyorsun, ona enerji veriyorsun, onu besliyorsun. Ve eğer onu besliyorsan, o asla geride kalmaz.

Ya da eğer bir düşünce varsa, cinsel bir düşünce varsa; “Bu kötü;bu günah,” deme. Çünkü “Bu günah” dediğin zaman bir başka düşünce dizisi yaratmış olursun. Cinsellik bir düşüncedir, günah bir düşüncedir, Tanrı bir düşüncedir. Ne lehine, ne aleyhine ol. Yalnızca önyargısız gözlerle bak, yalnızca kayıtsızca izle.

Bu zaman alacaktır. Zihin fikirlerle çok meşgul olduğunda, çok zordur. Bir şey gördüğümüz an onu yargılarız. Beklemeyiz; tek bir an bile boşluk yoktur. Bir çiçek görürsün; ve çoktan “ Çok güzel” demişsindir. Görmenin kendisiyle beraber yorum gelir.

Bu yargılama alışkanlığını bırakmak gerektiğinin daima farkında olmalısın. Bir yüz görüyorsun ve çoktan onu yargılamışsındır bile… Çirkin, iyi, kötü ya da başka bir şey. Bu yargılama öylesine derinlere kök salar ki hiçbir şeyi yalnızca göremeyiz. Zihin hemen işe karışır. Böylece, görebildiklerimiz yalnızca görüntü olarak kalmaz, yorumlanır. Yorumlama. Yalnızca gör.

Gevşemiş durumda otur ya da uzan. Gözlerini kapa ve düşüncelerinin hareket etmesine izin ver. “Kötü!” dersen, kınarsan, o zaman onları baskılamaya başlarsın. O zaman onların bağımsız olarak hareket etmelerine izin vermezsin. İşte bu yüzden düşlere bu kadar ihtiyaç duyulur, çünkü gün boyunca her neyi baskılıyorsan, gece salıverirsin. Baskılananlar zorla ifade edilirler, ifade edilmeye ihtiyaç duyarlar. Bu yüzden her neyi baskılıyorsan rüyanda görürsün. Düşler duyguların boşaltılmasıdır.

Meditasyonda hiçbir düşünceyi baskılamamalısın. Ama bu zordur, çünkü tüm zihin yargılardan, teorilerden, -izmlerden, öğretilerden, inançlardan oluşur. Bu yüzden herhangi bir fikre, felsefeye ya da dine derin bir saplantı duyan biri, meditasyona gerçekten giremez. Zordur, çünkü saplantısı meditasyona girmesine engel olur.

Tüm felsefeler baskılayıcıdır, tüm dinler, ideolojiler baskılayıcıdır, çünkü sana yorumlar verirler. Senin hayatı olduğu gibi görmene izin vermezler. Gördüklerine yorum dayatırlar.

Meditasyonun derinlerine gitmek isteyen biri bu ideoloji saçmalığının farkında olmalıdır. Felsefesiz, hayata karşı belli bir tavrı olmayan basit biri ol. Yalnızca bir arayıcı ol… Sorgulayan biri, hayatın ne olduğunu öğrenmek için derinlemesine sorgulayan biri. Buna herhangi bir ideoloji dayatma. O zaman meditasyona girmek çok kolay olacaktır.

Çok temel bir gerçek olarak şunun hatırlanması gerekir; Yargılama, bırak zihin rahatça aksın. Irmak nasıl akıyorsa, bırak zihin de rahatça aksın; sen kıyıya oturup izle. Ve bu izleyiş saf olmalıdır… Herhangi bir yorum olmadan. Eninde sonunda, ırmak aktığı zaman, baskılanmış fikirler hareket ettiği zaman, boşlukların geldiğini göreceksin. Bir düşünce gidecek ve bir başka düşünce gelmeyecek ve bir boşluk olacak… Bir aralık. O aralıkta hiçlik olacak. O aralıkta, sen gerçek yüzünü, orijinal yüzünü ilk kez göreceksin.

Düşünce olmadığında toplum da olmaz. Düşünce olmadığında bir başkası da olmaz. Bir başkası, bir toplum olmadığında, herhangi bir yüzün olması da gerekmez. Düşüncesizlik, yüzü olmamaktır. O aralıkta, bir düşünce gittikten sonra başka bir düşünce belirmediğinde, o aralıkta, ilk defa kendi yüzünün ne olduğunu gerçekten bileceksin… Doğduğun zaman sahip olduğun, öldüğün zaman sahip olacağın yüzü.

Gerçek yüzünü bir kez tanıyınca, bir kez Budistlerin buddha swabhava (içsel budanın doğası) dediği içsel doğayı hissettiğinde, o tek bakışla, artık farklı biri olacaksın, çünkü artık neyin sahte olduğunu, neyin gerçek olduğunu daima bileceksin. O zaman bir kriterin olacak. O zaman karşılaştırabileceksin ve neyin gerçek, neyin gerçekdışı olduğunu sormana gerek kalmayacak. Soru yalnızca senin neyin gerçek olduğunu bilmediğin için geliyor ve sen her neyi biliyorsan hepsi gerçekdışıdır.

Ancak meditasyon sayesinde neyin sahte imge, neyin gerçek, orijinal yüz olduğunu öğrenebilirsin. Elbette, zihin kendiliğinden çalışır ve sen her ne yapıyorsan mekanik olmuştur. Bu mekanikliği kırmak zordur.

Anlaşılması gereken ilk şey: Mekaniklik hayatın bir gerekliliğidir… Ve bedeninin içsel bir mekanizması vardır. Colin Wilson buna içsel robot demiştir, içinde bir robot var. Bir kez eğitilince, bir kez her konuda eğitim alınca, o eğitim robota geçer. Buna hafıza diyebilirsin, zihin diyebilirsin, herhangi bir şey diyebilirsin, ama robot sözcüğü iyidir, çünkü o tamamen mekanik, otomatiktir. Kendi bildiği gibi işler.

Araba sürmeyi öğreniyorsun, farkında, uyanık olmak zorundasın. Tehlike vardır. Araba sürmeyi bilmiyorsun ve her şey olabilir, bu yüzden uyanık olmak zorundasın. İşte bu yüzden öğrenmek acı vericidir, insanın daima uyanık olması gerekir. Araba sürmeyi öğrendikten sonra, araba sürmek zihnin robot kısmına verilir. Artık sigara içebilir, şarkı söyleyebilir, radyo dinleyebilir, arkadaşınla konuşabilir, hatta kız arkadaşını sevebilirsin. Herhangi bir şey yapabilirsin ve benliğinin robot kısmı arabayı sürmeye devam eder.

Sana ihtiyaç duyulmaz; sen yükten kurtulursun. Her şeyi robot yapar. Senin nerede döneceğini hatırlaman bile gerekmez; buna gerek olmaz. Her şeyi robot yapar, sana ihtiyaç yoktur.

Ani bir şey olursa, bir kaza ya da eğitimini almadığı için robotun başa çıkamadığı bir şey, ancak o zaman sana ihtiyaç duyulur. Aniden bedeninde bir silkinme olur. Robot gider ve yerine sen gelirsin. O silkinişi hissedebilirsin. Artık arabayı süren sensin. Ama kaza atlatıldıktan sonra robot yine işleri devralır. Sen gevşersin ve robot arabayı sürer.

Ve Hayat için bu gereklidir, çünkü yapacak çok şey vardır… O kadar çok şey! Ve onları yapacak robot olmasa, sen hepsini birden yapamazsın.

Ben robota karşı değilim. Her ne öğreniyorsan git, robota ver, ama efendi sen kal. Robotun efendi olmasına izin verme. Sorun budur: Robot efendi olmaya çalışır, çünkü robot senden daha verimlidir. Eninde sonunda robot sana şöyle diyecektir: “Sen tamamen emekliye ayrıl. Sana ihtiyaç yok. Ben her şeyi daha verimli bir şekilde yapabilirim.”

Sen efendi kal. Senin robotun efendisi olarak kalman için ne yapılabilir? Tek bir şey mümkündür: Zaman zaman, tehlike olmadan, dizginleri eline al. Robota gevşemesini söyle, koltuğa sen otur ve arabayı sür… Herhangi bir tehlike olmadan, çünkü tehlike durumunda silkinir ve otomatik olarak robotun yerine geçersin.

Araba sürüyorsun: Aniden, hiçbir gereklilik olmadan, robota gevşemesini söyle. Koltuğa sen geç ve arabayı sür. Yürüyorsun: Aniden hatırla ve bedene şöyle de: “Artık bilinçli olarak yürüyeceğim. Robota izin yok. Efendi benim ve bedeni bilinçli olarak hareket ettireceğim.”

Beni dinliyorsun: Beni dinleyen robot kısım. Aniden onu silkele; zihnin işe karışmasına izin verme. Beni doğrudan, bilinçli olarak dinle.

Bilinçli olarak dinle derken neyi kastediyorum? Sen bilinçsiz olarak dinlerken, yalnızca bana odaklanmışsın ve kendini tamamen unutmuşsun. Ben varım, konuşan var, ama dinleyen bilinçsiz. Sen dinleyici olarak kendinin farkında değilsin. Ben dizginleri ele al derken, iki noktanın farkında ol demek istiyorum: Konuşanın ve dinleyenin. Ve sen iki noktanın, konuşan ile dinleyenin farkında olursan, üçüncü nokta olursun: Tanık.

Bu tanıklık senin efendi olarak kalmana yardım eder. Ve eğer efendi sensen, robotun hayatını bozamaz. Şu anda bozuyor. Bu robot yüzünden tüm hayatın karman çorman oluyor. O, yardım eder, verimlidir, ama senden her şeyi alır… Ona verilmemesi gereken şeyleri bile.

Aşık oldun: Başlangıçta güzeldir, çünkü henüz robota verilmemiştir. Öğreniyorsun. Canlısın, farkında, uyanıksın ve aşkın bir güzelliği var. Ama eninde sonunda robot işlerin başına geçecek. Karı koca olacaksın ve idareyi robota vereceksin. Sonra aşk bir yük olur ve insan aşktan bile kaçmak ister. Tüm duyguların, tüm ilişkilerin artık robot tarafından idare edilmektedir. İşte bu yüzden bazen bir şeyi yapmamak konusunda ısrar edersin, ama robot yapman konusunda ısrar eder, çünkü robot onu yapmak için eğitilmiştir. Ve sen hep başarısız olursun ve robot hep başarılı olur.

Dersin ki: “Bir daha öfkelenmeyeceğim,” ama bunu demen anlamsızdır, çünkü robot eğitilmiştir. Ve eğitim uzun sürmüştür, bu yüzden aklından “ Bir daha öfkelenmeyeceğim” diye tek bir cümle geçirmen hiçbir etki yapmaz. Bu robot uzun zamandır eğitiliyor. Bu yüzden biri sana hakaret ettiğinde, öfkelenmemem kararının hiçbir faydası olmayacaktır. Robot hemen idareyi ele alacak ve ne yapmak üzere eğitilmişse yapacaktır. Ve sonra, sonunda, robot işini bitirdikten sonra, sen pişman olacaksın.

Ama güçlük, derin güçlük şudur: Pişmanlık bile robotun işidir, çünkü sen hep böyle yaptın… Öfkeden sonra pişman oldun. Numarayı robot da öğrendi; o pişman olacak ve sen yine aynı şeyi yapacaksın.

İşte bu yüzden defalarca, elinde olmadan bir şey yaptığını, bir şey söylediğini, belli bir şekilde davrandığını hissettin. Bu ‘elinde olmadan’ ifadesi ne anlama geliyor? İçinde eyleme geçebilen, sana rağmen bir şeyler yapabilen bir başka benlik olduğu anlamına geliyor. O benlik kim? Robot!

Ne yapmalı? “Bir daha öfkelenmeyeceğim.” gibi yeminler etme. Bunlar bozulmaya mahkumdur; seni hiçbir yere götürmez. Tersine, her ne yapıyorsan, bilinçli olarak yap. İdareyi robottan al… Her sıradan şeyde. Yemek yerken, bilinçli olarak ye. Her gün yaptığın gibi mekanik olarak yapma. Sigara içerken, bilinçli olarak iç. Bilinçli, uyanık ol… İkisi arasında bir fark vardır.

Elimi mekanik olarak, farkındalık olmadan kaldırabilirim; elimi tüm farkındalık elime akarken kaldırabilirim. Dene! Farkı hissedeceksin. Farkında olduğunda elin çok ağır, çok sessizce kalkacak ve sen elin farkındalıkla dolu olduğunu hissedeceksin. Ve elin farkındalıkla doluyken, zihnin düşüncesiz olacaktır, tüm farkındalık ele gitmiştir. Artık düşünecek enerji kalmamıştır.

Elini mekanik olarak kaldırdığında, sen düşünmeye devam edersin ve elin hareketine devam eder. Eli kim hareket ettirir? Robotun. Kendin hareket ettir! Gün boyunca, herhangi bir zaman, herhangi bir an, herhangi bir şeyi yaparken yap. İdareyi robottan al. Kısa süre sonra robot üzerinde hakimiyet edineceksin. Ama zor durumlarla deneme… Biz hep zor durumları da deneriz, ama zorluk yüzünden asla kazanamazsın. Basit durumlarla başla.

Biz hep zor durumları da deneriz. Örneğin, bir adam “öfkelenmeyeceğim” diye düşünür. Öfke çok zor bir durumdur ve robot onu sana bırakmayacaktır. Aslında bunu robotun yapması daha iyidir, çünkü onun senden daha fazla bilgisi vardır. Durum çok karmaşıktır ve senin şu anda sağlayabileceğinden daha verimli bir idare gerekmektedir.

Sen robotun yardımı olmadan her karmaşık durumla başa çıkabileceğinin tamamen farkına varmazsan robot idareyi sana bırakmayacaktır. Ve bu çok gerekli bir savunma mekanizmasıdır. Aksi olsaydı, hayatını karman çorman ederdin…

Yürümek gibi basit işlerle başla. Farkında ol ve ağır ağır yürü. Tüm bedeninde farkındalıkla dolu ol. Bir ayak ilerlediği zaman, sen de onunla ilerle. Tamamen farkında ol. Zihinle başka hiçbir şey yapma; yalnızca tüm zihni farkındalığa çevir.

Zor olacaktır, çünkü robot daima işe karışacaktır. Bu yüzden ciddi olmayan şeylerle, karmaşık olmayan, basit şeylerle dene.

Ama biz hep zor şeyleri deneriz; o zaman yeniliriz. O zaman yenilgi duygusu sana kendin hakkında derin bir kötümserlik verir. Hiçbir şey yapamadığını düşünmeye başlarsın. Bu robot için faydalıdır. Zorluk çektiğinde robot hep senin için bir şeyler yapmaya devam eder, çünkü o zaman sen hep yenilirsin.

Basit şeylerle başla. Gündelik işlerinde, sıradan hayatında daha fazla farkında olursan, farkındalık artar. Ve bu farkındalıkla sen yalnızca mekanik bir şey olmaktan çıkarsın. İlk defa bir kişi olursun… Şu anda değilsin. Ve bir kişinin yüzü vardır; mekanik bir şeyinse maskeleri vardır, yüzü yoktur.

Sen bir kişiysen (canlı, uyanık, farkında) gerçek bir varoluşun olabilir. Yalnızca mekanik bir aletsen, gerçek bir varoluşun olamaz. Her an seni değiştirir; her durum seni değiştirir. Sen içsel nüvesi olmayan, sürüklenip giden bir şey olursun. Farkındalık sana içsel varlık verir. O olmadan sen var olduğunu hissedersin, ama yoksun.

Biri Buda’ya sormuş: “Ben insanlığa hizmet etmek istiyorum. Bana nasıl hizmet edeceğimi söyle.” Buda adama derinlemesine, içine işlercesine, derin bir sevecenlikle bakmış ve demiş ki: “Ama sen neredesin? İnsanlığa kim hizmet edecek? Sen daha yoksun. İlk önce var ol ve var olduğunda, bana sormana gerek kalmaz. Var olduğunda, yapmaya değer bir şey aklına geliverecek ve yapacaksın.

”Bu “Sen yoksun” ile ne kastedilmektedir? Bu, senin bir robot olduğun, mekanik bir şey olduğun, mekanik kurallarına göre işlediğin anlamına gelir. Uyanık olmaya başla. Yaptığın her şeye farkındalıkla dahil ol… Ve basit şeylerle başla. OSHO'dan alıntıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder