17 Aralık 2014 Çarşamba

DEĞİŞİM DÖNEMİ


Değişim dönemleri oldukça sancılı geçiyor. İnsanın en büyük zaaflarından bir tanesi kendinde olanı bir türlü fark edememesi. Değişimi isteyip, bunun için çırpınıp hala hiç bir şeyin değişmediği o nokta, hayattaki anlam arayışını ciddi boyutta yaptığımız ve pes etmeye en yakın olduğumuz yer.

İnsan da değişime büyük bir direnç var. Elimdeki bir kuş daldaki iki kuştan daha iyidir diye düşünüp, bu değişime karşı büyük bir direnç geliştiriyor. Yeni açılacak tüm kapıların bizim için daha iyi olduğunu bilmemize rağmen, direniyoruz elimizdekileri tutmaya. Değişimlerin kaçınılmaz olduğu, artık hayatın cehenneme döndüğü o noktaya kadar bekleme eğiliminde olmamız. Hayatın bizi ilk uyarısında bu uyarıyı ve değişmemiz gerektiğini görmezden gelmemiz, ileri aşamalarda bizi değişmek zorunda bırakan olaylar zincirini yaşamımıza çekiyor.

Farkındalığımızın zayıflığı ve bunu geliştirmek konusundaki yetersizliğimiz ve çabalamayışımız bugünün dünyasında, ruhsal hastalıkların pençesine düşmemizi kaçınılmaz kılıyor. Kronik depresyon son dönemin en hızlı yayılan hastalığı. Bunun sebebinin kendimizi tanımayışımız ve bu tanıma işinden son sürat kaçmamızdır. Kaçabilmek için türlü türlü araçlar, beynimizi meşgul edecek düşündürmeyecek alışkanlıklar ve araçlar ediniyoruz. Uyuşturduğumuz beynimizle, düşünmemeye, uyanmamaya ve yüzleşmemeye kararlı, mutsuzlar ordusunun neferleri olmayı sürdürüyoruz.

Oysa değişimin kaçınılmaz ve gerekli olduğunu, bunu yapmanın içinde bulunduğumuz cehennemin tek çıkış bileti olduğunu göremiyoruz. Değiştirmeye çalıştığımız şeyse kendimizden ziyade sorunlarımızın kaynağı olarak gördüğümüz benden başka her şey. Oysa meşhur hint atasözünün de dediği gibi, " Kimseyi değiştiremezsiniz, sadece kendinizi değiştirebilirsiniz; kendinizi değiştirirseniz dünya değişir.

Suçlayacak birilerini bulmak o kadar kolay ki. Bütün hataları bizim dışımızdaki kişilere, olaylara, anne babamıza hatta doğum haritalarımıza yükleyerek kendimizi soktuğumuz kurban zihniyetinde bir zavallıyı oynamayı sürdürüyoruz. Bunların hepsi Egonun oyunları. Egonun korkularınızı örtmek için geliştirdiği davranış modelleri. Korkularınızla yüzleşmeye başladığınızda, değişimin gelmesi kaçınılmaz. Ama bir çok kültürde olduğu gibi bizde de zayıflık olarak algılanan bu korkularla yüzleşmek, onaylanmamakla, sevilmemekle, zayıf olmakla eşleşme ihtimalinden dolayı bilinç altınızın ısrarla kaçtığı ve uzak durduğu bir hal.

Kendimizi fark etmek yerine, televizyon izliyoruz, kendimizi fark etmek yerine bilgisayar da takılıyoruz, içiyoruz, müzik dinliyoruz, kitap okuyoruz, kendimizden kaçmak için, kafamızdan geçen her hangi bir düşünceye yakalanmamak için öylesine çaba harcıyoruz ki. Bu çabayı yüzleşmek için harcamış olsak içimizde bir kaç İnsan-ı Kamil dolaşıyor olabilirdi. Bütün bunları yaparak anı kaçırdığımızı ve aslında geçmiş ve geleceğin olmadığı gerçeğinden hareketle aslında yaşamamayı seçtiğimizi, bir nevi uyuduğumuzu da göz ardı ediyoruz.

Uyanmak için illahi bir çağrı almaya gerek yok. Bir yerde bize bir enerjinin inmesine, bir evraka anına da gerek yok. Sadece bir tane karar vermeye gerek var. Ben uyanıyorum şimdi. Ve öyle de oldu. Öpüldünüz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder