4 Aralık 2014 Perşembe

KIYAMET KIYAMET DEDİKLERİ

Dün meşhur Amerikan dizilerinden birisini izliyordum, hani şu bir virüsün bütün insanlığı öldürdüğü ve geriye kalan bir grup insanın yaşama mücadelesi verdiği tarzda olan standart apokaliptik hikayelerden birisini.

Gerçekten böyle bir şey olsa ve insanlar bir bir ölmeye başlasa sanırım ilk ölenlerden birisi de ben olurdum. Böyle bir kriz anında nasıl ayakta kalabileceğime dair hiç bir fikrimin olmaması bir yana küçücük bir depremde bile nereye kaçacağımı bilemem herhalde. Gerçi İstanbul'lular olarak büyük depremi yaşadığımız gerçeği de var, ben sadece uyanıp olduğum yerde kalakalmıştım. Bulunduğum evin yıkılmaması sayesinde kurtuldum o depremden.

Bu hususta elbette birçok film izledik hepimiz, teoride epey bir bilgi sahibiyiz. Dünyaya düşen gök taşları, istila eden uzaylılar, yayılan virüsler, bunların etkisiyle insanların yürüyen ölü olması. Ne çok Dünya'nın yerle bir olacağına dair film var. Oysa hangimizin Dünya'sı başına bir defa da olsa yıkılmamıştır ki? Her birimiz kendi yıkımımızı atlatmış ve bir şekilde sağ kalmayı da başara bilmişizdir.

Çok sevdiğim bir söz vardır, Bu dünyadaki en büyük iki güç, alışmak ve unutmaktır, diye. Her birimiz alıştık ve unuttuk bir çok şeyi, ama içimize gömdük, ama göz yaşlarımızla zehrimizi dışarı attık ya da üstünü kapattık sadece, unutmayı tercih ettik. Kıyamet, ayağa kalkmak demek, biz çok düşüp ayağa kalktık.

2012'de bir çok kişi dünyanın yok olacağını düşünüyordu. Hatta Selçuk'un Şirince köyünün yıkılmayan yerlerden birisi olacağını düşünen pek çok insan oraya akın etti. Şirince'ye gittim oldukça hoş, eski bir Rum köyü, belki belli enerji hatlarının üzerinden de geçiyordur, bilmediğim konuda yorum yapamam elbette fakat ölmemiz gerekiyorsa her türlü öleceğimiz gerçeğinden hareketle bu tip şurası ayakta kalır, buraya kaçalım gibisinden yorumları saçma bulmuştum. Gerçi 2012'de bir kıyamet olacağını da saçma bulmuştum ya neyse. Evet, bir kıyamet oldu 2012'de, ayağa kalktık hepimiz ama enerjisel boyutta yaşandı bu kıyamet. Birçok kişi farkında olmadığı enerjileri hissetmeye, dünyayı farklı ve yeni bir gözle görmeye başladı. Bir çok kişi de hala uyanışını sürdürüyor.

Ben herkesin kendi kıyametlerinin olduğunu düşünüyorum. Küçük düzeyde ve daha global etkiler yapan büyük planda. Çevremde gördüğüm bir çok kişi, farkında olsa da, enerjisi değişse de, aydınlanma yoluna girse de, hala kendi küçük kıyametlerini yaşamaktan kurtulabilmiş değil. Çevremizdeki acıların, huzur duygumuzu bozamayacak noktada bizi etkilememeye başlamasını başardığımız gün, işte global düzeydeki kıyametle uğraşmaya başlayabiliriz.

Burada söylemek istediğim yanı başımızda olan savaşa üzülmeyelim değil, söylemek istediğim bu üzüntüyü içimizdeki huzur duygusunu etkileyecek düzeyden, Evet, bu yaşanan kötü, acımasızca ve değiştirilmesi gereken bir durumda öyleyse benim bundan çıkaracağım ders nedir? ve ben şimdi bunun için ne yapabilirim noktasına getirmek. Yani tıpkı o filmlerdeki hayatta kalan kahramanlar gibi kurban psikolojisinden, kahraman psikolojisine geçiş yapabilmek. Kendi küçük kıyametlerimizden kurtula bilmemizin en temel anahtarı burada yatıyor. Elbette bu temelden sonra, binanın üst katlarını da çıkmamız gerek ama bu temel olmadan, bundan kurtuluş yok.

Siz kendi küçük kıyametlerinizi aşarsanız o zaman dünyanızın cennet bahçesi olacağının garantisini verebilirim. Dışarıda olanla değil kendi içimizdeki cennetle ilgilenmemizin zamanı geldi de geçiyor bile. O saatten sonra, kimse Şirince köyüne gitmek, endişeler içerisinde yıkım beklemek zorunda olmaz. Çünkü, yaşamak ya da ölmek kavramı önemini yitirir. Sadece huzur olur, bir cennet huzuru. Öpüldünüz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder