26 Ocak 2015 Pazartesi


365 Günün Tao’su 
26 Ocak

KENDİNİ ADAMA

Sunaktaki imajlar
Ya da içimizde hayal ettiklerimiz
Onlara dua ederiz,
Yanıt verirler mi bize?
Bilgeler bize kendini adamanın ne kadar önemli olduğunu söylerler. Böylece sunakların önünde diz çöker, bağış sunar ve adağımızı yerine getiririz. Meditasyonlarımızda bize tanrıları içimizde görmemiz, güç ve bilgi kazanmak için onlardan yardım dilememiz öğretilir. Ustalar tanrıların olmadığını söyleyene değin büyük bir içtenlikle böyle yapmaya devam ederiz. O zaman da kafamız karışır.
Sunaktaki yontu sadece ağaç ve altın varaktan yapılmıştır, oysa bizim saygı duymak için duyduğumuz gereksinim gerçektir. İçimizdeki tanrı bizim zihnimizde canlandırdığımızdan başka bir şey olmayabilir, oysa bizim yoğunlaşmak için duyduğumuz gereksinim gerçektir. Cennete yüklenen özellikler ütopik varsayımlar olabilir, ne var ki bu mesellerin özü gerçektir. Öyleyse tanrılar insan zihninin olağanüstü yüzlerini ve birtakım ilke ve kural dizilerini yansıtır. Kendimizi tanrılara adadığımız zaman, daha derin yönlerle duygu ve düşünce alışverişine gireriz.
Sembolizme tapındığımız düşüncesi bizi rahatsız edebilir. Salt elle tutulur, maddesel ve bilimsel olanı kabul etmek üzere eğitiliriz. Salt sembolik olana kendimizi adamanın yararı konusunda kuşku duyarız, öte yandan bu tür ululamalar gerçek bir kişisel dönüşüme yol açtığında kafamız karışır. Ancak tapınma, duygu ve düşüncelerimizi kesinlikle etkiler. Bilgeler tanrıların olmadığını söylediklerinde her şeyi anlamanın anahtarının kendi içimizde olduğunu anlatmak isterler. Dışsal tapınma, yalnızca içimizdeki kurtuluşun gerçek kaynağını gösteren bir yoldur.

25 Ocak 2015 Pazar


365 Günün Tao’su 
25 Ocak

YARARSIZLIK

Yumru yumru yaşlı ağaç
Oduncunun baltası için çok lifli
Marangozun takımları için çok bükümlü
Bütün ormandan daha fazla yaşar.
Oduncular düzgün, sağlam ve kokulu odunları severler. Eğer bir kerestenin kesilmesi çok zorsa, düzleştirilemeyecek kadar yumruluysa, dolap yapılamayacak kadar kötü kokuyorsa, yakacak odun olarak kullanılamayacak kadar süngerimsi ise bir yana bırakılır. Yararlı ağaçlar kesilir. Yararsız olanlar yaşamlarını sürdürür.
Aynı şey insanlar için de geçerlidir. Güçlüler askere alınır. Güzeller sömürülür. Dikkat çekemeyecek kadar sade olanlar yaşayanlardır. Bunlar bir yana bırakılırlar ve güven içinde yaşarlar.
Ya biz kendimiz de bu sade insanların arasındaysak? Diğerleri bizi önemsemese de kendimizi değersiz olarak düşünmemeliyiz. Başkalarının yargılarını kendi değerimiz için ölçüt olarak almamalıyız. Buna karşın yaşamımızı sadelik içinde sürdürmeliyiz. Doğal olarak kusurlarımız olacaktır. Ancak onlara kendi düşüncelerimize göre inanmalı ve kendi gelişmemiz için bir ölçüt olarak kullanmalıyız. Bu durumda hava atmak ya da bir konumu korumak için enerji harcamaya gereksinim duymayacağımızdan kişiliğimizin en iyi taraflarını geliştirmek için gerçekten özgürüzdür. Bu yüzden işe yaramayan biri olarak düşünülmek ümitsizliğe neden olsa da aslında bir fırsattır. İnsanın müdahale olmadan yaşaması ve kendi bireyselliğini ifade etmesi için bir fırsattır.

22 Ocak 2015 Perşembe




365 Günün Tao’su 
23 Ocak

YENİLENME

Tepedeki şehir,
Ötesinde el değmemiş toprak.
Nadasa bırakılmış tarla
Verimliliğin gizi.
Şehirde hemen her binanın kapılarında, pencerelerinde, bir çok katında göze çarpan milyonlarca yaşam görürüz. Uygarlığın coşkusunu ve zaferlerini görürüz. Ancak Tao’yu izleyenler şehri ne kadar sevseler de doğaya geri dönüş ihtiyacının bilincindedirler.
Kırlarda özgürlüğün besleyip geliştirici özelliklerini keşfederler. Buralarda yeni açılımlar keşfeder ve toplumsal yükümlülükler olmaksızın gezer dolaşırlar. Geçmişte öncüler açık, geniş kırları görüp insanın zaferiyle doğaya hakim oluşunun düşlerini kurarlardı. Şimdi bunun böyle olmadığını biliyoruz: Hayatta kalabilmek için doğayı korumalıyız.
Toprağı nadasta bırakmak için zamana ihtiyacımız var. Şehirden ayrılamıyorsanız her gün kendi içinize çekilebilmek için azıcık da olsa sessiz bir zaman bulmaya bakın. Dağlarda ya da tarlalarda yürüyebiliyorsanız, bu tabii ki çok daha iyidir. Ancak hiçbirimiz yenilenme olmadan varlığımızda içkin üretkenliğimizi koruyamayız.


365 Günün Tao’su 
22 Ocak

İLETİŞİM
Devinim, nesneler, konuşma ve sözcükler:
Büyük sembollerle iletişim kuruyoruz.
Onlara ‘nesnel’ diyoruz.
Oysa kendi bakış açımızdan kaçamayız.
Zihinler arasında dolaysız iletişim kuramıyoruz, o nedenle yanlış yorumlama her zaman sorun oluyor. Yanlış iletişim hareketlere, işaretlere, konuşmaya ve yazılı söze ayak bağıdır, engeldir. Aynı olaya tanık olan bir düzine kişi tek bir konuda bile fikir birliğine varamaz. Bir sirk sihirbazının kurduğu kartlarda her birimiz farklı şeyler görürüz. Yani sonsuza değin öznelliğimizin mahkumuyuz.
Tao’yu izleyenler dünyada mutlak bir gerçeklik olmadığını, sadece belirsizliğin farklı dereceleri olduğunu ileri sürerler. Buna bazıları şiir der, bazıları sanat. Aslında olay tüm iletişimin göreli olmasıdır. Tao’yu izleyenler pratiktirler. Sözcüklerin mükemmel olmadığını bilir, bu nedenle de onlara sınırlı ölçüde önem verirler. Sembol, gerçekle aynı değildir.

20 Ocak 2015 Salı




365 Günün Tao’su 
21 Ocak

YETENEKLER
Gitar, satranç, kitap, resim, kılıç
Klasik yeteneğin simgeleridir.
Ünlü olmaktan başka bir şeyi önemsemeyen bir gezgin vardı. İyi bir işte çalışmak için pek çok olanağı olmasına karşın beş konuda ustalaşmasına yardım edecek bir öğretmen aramayı sürdürdü. Gitar, satranç, kitap, resim ve kılıç.
Gitar ona, ruhu ifade eden müziği verdi. Satranç, strateji geliştirmeyi ve başka birinin eylemlerine karşılık verme yollarını öğretti. Kitaplar, akademik eğitim sağladı. Resim, güzellik ve duyarlılığın pratiğiydi. Kılıç, sağlık ve savunma için iyi bir yoldu.
Bir gün küçük bir çocuk, gezgine bu beş şeyi kaybederse ne yapacağını sordu. Gezgin önce korktu, ama hemen fark etti ki gitarı kendi kendine çalamazdı, satranç tahtası oyuncular olmadan hiçbir işe yaramazdı, kitabın okuyucuya ihtiyacı vardı, fırça ve mürekkep kendi kendine hareket edemezdi ve kılıcı kınına koymak için el gerekliydi. Anladı ki, kendini eğitmek ve geliştirmek salt birtakım yetenekler elde etmek demek değildi. O, varlığının özüne giden bir yoldu.
365 Günün Tao’su 
20 Ocak

MUTLULUK

Ölüm korkusunu sömüren
Kurtuluş umudu vadeden,
Zalim ve kaba liderlerin peşinden gitmeyelim.
Eğer gerçekten mutluysak,
Hiçbir şey yoktur bize sunacakları.
Kimi liderler izdeş kazanmak için gözdağı verirler. İnsanları iyi davranışlara zorlamak ve onları cennet düşüncesiyle gütmek için ölümden medet umarlar.
Ötekilerse büyük vaatlerle insanların gönlünü kazanmaya çalışırlar. Eğer bu da sizi tatmin etmezse kendinizi cennetteymiş gibi hissetttiren mutluluk teklif ederler. Bunu da yeterli bulmazsanız başarı teklif ederler. Yalnızsanız kabul edileceğiniz bir sosyal ortam sunarlar.
Ama ölümden korkmuyorsak ve mutluysak, bu tür önderler bize ne sunmak zorunda kalacaklardır? Maneviyat günlük yaşamın organik bir bölümüdür, profesyonel biri tarafından dağıtılan bir şey değil. Gerçek maneviyat kurtuluştur, yalnızca gerçekliğin yanılgılarından değil, dinin yanılgılarından da kurtuluştur. Ölüm korkusundan kurtulup, yaşamın içinden çıkan tutarlı bir sağlık yoluna, anlayış ve kavrayış yoluna ulaştığımızda mutluluk bizimdir. O zaman sahte önderlere gereksinim kalmaz.

18 Ocak 2015 Pazar



365 Günün Tao’su 
19 Ocak

GİRİŞİM

Kaleydoskopik gerçeklikle
Kafamızı karıştırmayalım.
Bilgelik ve cesaretle hareket edelim de,
Daha fazla karışıklığa meydan vermeyelim.
Dünya sayısız gerçeklikle esen bir fırtınadır, yine de anaforun bizi silip süpürmesine izin veremeyiz. Böyle yapmak demek kaybolmak ve tüm biliş ve anlayışın doğacağı gerçek merkezi kaybetmek demektir. Eylemde bulunmalıyız ama doğru bir şekilde.
Hem akıl hem de deneyim eylemin yol göstericisi olmalıdır. Öğretmenlerimizden, büyüklerimizden ve öteki insanlardan öğreniriz. Ancak bu dünyada öğrendiklerimizi deneyden geçirmeliyiz. Sadece derin düşünceye dalmanın yeterli olmaması gibi sadece kuramsal bilgiye sahip olmak de yeterli değildir. Bilge olabilmek için her ikisine de gereksinimimiz vardır.
Yalnızca bilgelik, cesaret, zamanlama, sebat ve azimin bir araya geldiği yerde girişim için sağlam bir temel oluşur. Eylem tamamlanmalıdır. Tamamen yanmalı, geriye kötü bir parça ya da zor silinen bir iz bırakmamalıdır. Arkasında yıkım, kırgınlık ya da karışıklık bırakan eylem zayıf bir eylemdir. Bu durumda girişim yetersizdir ve Tao’ya ulaşılamamıştır.

17 Ocak 2015 Cumartesi




365 Günün Tao’su 
18 Ocak

TAYF

Saf ışıkta tüm renkler bulunur.
Bu nedenle de rengi yoktur.
Renk, ancak
Teklik parçalandığında görünür.

Üzerimize akan saf güneş ışığı gördüğümüzde bu olağanüstü parlaklıktan gözlerimiz öyle kamaşır ki, ne o kaynaktan gelen ayrıntıları ne de onun renklerini ayırt edebiliriz. Oysa güneş ışığı yusufçuğun bürümcük kanatlarına vurduğu ya da buğulu bir yağmurla ışıldadığında ya da derimizin yüzeyinde parladığında o ışığın titreşimleri milyonlarca minik gökkuşağında toplanmıştır. İnanılmayacak kadar çok sayıdaki yüzey ve doku, ışığı üst üste gelen sayısız boyutlarda kırdığı için dünya bir renk patlaması yaşar.

Aynı şey Tao için de geçerlidir. En saf haliyle her şeyi içine alır. Bu yüzden hiçbir şeyi göstermez. Tıpkı saf ışığın tüm renkleri içermesine karşın hiçbir rengi göstermemesi gibi tüm varoluş da ilksel ve ayrımsız olarak Tao’da gizlidir. Ancak yalnızca Tao bizim dünyamıza girdiği zaman patlayarak sayısız şeye ayrılır. Her şeyin varlığını Tao’ya borçlu olduğunu söyleriz. Aslında bütün bunlar büyük Tao’nun kırılmaya uğramış parçalarıdırlar.

Renkli ışık, bir araya getirilip karıştırıldığında tekrar saf, parlak ışığa dönüşür. Bu yüzden Tao’yu izleyenler hep geri dönüşten söz ederler. Onlar yaşamlarının tüm alanlarını birleştirirler, tüm ayrımları bir bütün içinde bir araya getirirler. Birlik içinde başkalık, farklılık olmaz. Bilincimiz gerçek Tao’yla tekrar birleştiğinde yalnızca parlaklık kalır ve tüm renkler kaybolur.

16 Ocak 2015 Cuma



365 Günün Tao’su 
17 Ocak

İŞBİRLİĞİ

Diğerleriyle işbirliği
Algı, deneyim, direşkenlik
Ne zaman yol göstereceğini ne zaman izleyeceğini bil.


Bir üyelik ilişkisine girdiğimizde yavaş yavaş bu kuruluşun bütünsel, organik bir parçası haline geliriz. Bu ilişkide taraflar birbirini karşılıklı olarak etkilerler: Toplu halde olanı dikkatli bir şekilde etkilemeliyiz, buna karşılık biz de sürdürdüğümüz arkadaşlıklar tarafından biçimlendirileceğiz.

Başkalarını etkilemek için anlama yeteneğine ihtiyacımız vardır. Ne zaman harekete geçeceğimizi, ne zaman edilgen kalacağımızı, ne zaman diğerlerinin bizden birşeyler alacaklarını ve ne zaman bizi dinlemeyeceklerini bilmek zorundayız. Bunun için tabii ki deneyime ihtiyacımız vardır ve tam ve doğru bir duyarlılığı geliştirebilmek için ailelerimizden içinde bulunduğumuz topluluğa kadar çok sayıda ilişki içinde yer almamız da gereklidir. Zaman içinde hem hayal kırıklığı yaşadığımız hem de başarılı olduğumuz anlarımız olacaktır; ancak her durumda direşken olmak çok önemlidir. Girişimlerimiz engelleniyorsa ya içinde bulunduğumuz konumu koruyarak ya da daha iyi bir durum ortaya çıktığında konumumuzu değiştirerek tüm güçlüklere karşın devam etmeliyiz. Başarılıysak sadece karizmamıza güvenmemeli, grubun yapmaya karar verdiği şeyi tam olarak yaşama geçirebilmek için de çalışmalıyız.

Gerçek liderlik insiyatifle alçakgönüllülüğün birleşimidir. En iyi lider bilinmez ve anlaşılamaz olarak kalır, kişisel dikkatini sürdürür ama kendisi dikkat çekmez. Birlikte hareket eden insanların gittiği bir yön olduğu sürece lider memundur. Övgüye gerek yoktur, insanlar onları başarıya götürenin liderin görünmeyen, ustaca etkisi olduğunun farkına vardıkları zaman gerçek ödül alınmış olur.

15 Ocak 2015 Perşembe

GERÇEĞE UYANIŞ

Kendimizde olanı fark etmediğimiz nice an yaşıyoruz. Beynimizde düşünceler, engellenemeyen fırtına bulutları gibi girip girip çıkıyorlar. Bu bulutlar sadece beynimize taşımıyorlar bu negatif düşünceleri, tüm enerji alanımıza yayıyorlar. Ve bu yayılan enerji alanı bir sinyal göndermeye başlıyor, bu sinyal gidip kendisiyle eş olan bir sinyalle birleşiyor ve hemen yanımıza geliyor. Bu süreç biraz zaman aldığı için, hakkında kötü düşündüğümüz herhangi bir şey yüzünden on saat sonra kavga ettiğimizi fark edemiyoruz. O kavganın ya da o olayın bizden tamamen bağımsız olduğuna inanıp münferit bir olaya bakarmış gibi değerlendiriyoruz. Sonra gelsin ben bunu hak edecek ne yaptımlar, yeni negatif fikirler, beddualar ve bir kısır döngü. Oysa bilsek düşünceleri fark etsek beynimizden geçtiği anda, yakalasak hemen iptal ederiz. Ama negatif düşünceler oldukça hızlı ve seri hareket ederler, orada olduklarını bile fark etmeyiz çoğu zaman. Pozitif düşüncelerse daha ağır ve yavaş hareket ederler. Bu sebeple senin düşüncenden kaynaklanıyor dediğiniz birisi, benim beynimde hiç negatif düşünce yok ki diye bilmektedir. Oysa mutlaka böyle düşüncelerimiz var, olmasaydı hayatımızda negatif hiç bir olay olmazdı. Bu düşünceler, hem kendimize dair, hem de dışarıda kendimizden ayrı gördüğümüz aslında yine biz olan öteki dediğimiz kişilere dair.
Bizler kendimizde olmayan hiç bir şeyi düşünmeyeceğimiz gibi, kendimizde olmayan hiç bir olayı da yaşamayız. Bir şey yaşıyorsak beynimiz bu kayıtta demektir. Yok sayıyorsak, yok sayılırız. Sevmiyorsak, sevilmeyiz. Eleştiriyorsak, eleştiriliriz. Küçük görüyorsak, küçümseniriz. Ama biz yaptıklarımızın, düşündüklerimizin farkında olmadığımız için gelen olayları da anlamlandıramıyoruz. Kurban zihninde sağdan dola doğru içinde bulunduğumuz hapishanenin duvarlarında savrulup duruyoruz.
Düşündüklerimiz kadarız oysa. Aklımızdan geçenleriz biz. Mevlananın kendini bilmek dediği şey buna çok yakın. Hayatımızı ve gördüklerimizi tamamen bu beynimizdeki, çoğu zaman farkında olmadığımız düşüncelerimizle yaratıyoruz. Örneğin, tırnaklarımıza bakıp ah, ne kadar uzadı diye düşünüyoruz. Ve gidip kesmediğimiz de, bir zaman sonra (bu yarım saatte olabilir bir günde) tırnağımız bir yere takılıp kırıldığında ve canımız yandığında ay, ben düşünmüştüm tırnaklarım uzadı diye diyoruz. Oysa tırnaklarımızın uzadığını ve bu uzun tırnaklarla başımıza bir şey gelebileceğini biz düşündük ve yaşayacağımız şeyi de biz yarattık.
Tüm olaylara, durumlara, duygulara ve maddeye biz anlam yüklüyoruz. Nötr olup bakmayı öğrenebilirsek, hiçbirinin sandığımız gibi olmadığını gerçekte hiç birini anlamamış olduğumuzu net olarak görebiliriz. Bu görüş de bizi illüzyondan çıkarır ve gerçeğe getirir. Öpüldünüz.



365 Günün Tao’su 
16 Ocak 

SIRADAN
Şemsiye, ışık, manzara, gökyüzü
Kutsal olanın dili yoktur.
Kutsal olan sıradandır.
Hiç kimse manevi olanı sıradan şeylerle karşılaştırmadan tanımlayamaz. Kutsal kitaplardan biri, ruhani sözü bir ‘koruma şemsiyesi’ olarak tanımlar. Başka biri tanrının ışık olduğunu söyler. Cennetin göklerde olduğu düşünülür. Hatta cinselliği reddeden zahitler bile aydınlanmayı tanımlamak için erotik imajlar kullanırlar. İnsanlar ruhani olanı anlatmak için metaforlara başvururlar.

Ezoterik diller bile sonradan icat edilmişlerdir ve onun dışında kalanlar için şaşırtıcıdırlar. Kutsal sözcükler inisiye olmayanlara hep bu şekilde gözükürler. Kişi onları okumayı öğrenince mesajları anlayıp kavrar. Artık imajlarını merak etmeyiz, çünkü sözlerin gösterdiği gerçekliği keşfetmişizdir.

İçinde ürünün nasıl kullanılacağını anlatan talimatları olan bir eşya satın aldığınızda bu talimatları uygularsınız, ancak onları pek fazla önemsemezsiniz. Manevi alanda ustalık da bundan çok farklı değildir. İşi nasıl yapacağınızı anladığınızda talimatlar artık önemini yitirir. Kendinize mal ettiğiniz ruhanilik, oynadığınız top oyunundan, yaptığınız işten, kullandığınız arabadan, sevişmenizden farklı değildir. Tao’yu sürekli olağanüstü bir varlık olarak değerlendirirseniz, o zaman o hep bilinmeyen bir şey olarak sizin dışınızda kalır: bir mit, bir fantezi, adlandırılamayan bir nicelik. Ama onu bilince, tanıyınca, artık o sizindir ve günlük yaşamınızın bir parçasıdır.



365 Günün Tao’su 
15 Ocak

ZAMAN
Nehir, dalga dalga ilerleyen yol,
Kesintisiz akıntı.
Suyun başı, kanal, ağız.
Bütün bunlar bölünebilir mi hiç?
Hepimiz her gün özel bir sorunla karşı karşıya kalırız. Geçmişimizle hesaplaşmalı, bugünümüzle yüzleşmeli, geleceğimizi planlamalıyız.

Yaşamın “eski günlerde” daha iyi olduğuna inananların gözleri bazen bugünün gerçekliğine karşı kördür; sadece bugün için yaşayanlar çoğu zaman daha önce gelenlere ve daha sonra gelecek olanlara pek fazla aldırmazlar; sadece gecikmiş bir ödül için yaşayanlar ise genellikle büyük bir yadsıyışla olanca güçlerini harcarlar. Geçmişi, şimdiyi ve geleceği düşünmek yararlı bir kavramsal tekniktir, ancak bunlar önünde sonunda uygun bir şekilde değerlendirilmeli ve geliştirilmelidir.

Geçmişin bizi nasıl etkilediğini anlamak zorundayız. Şimdiyi zengin ve doyurucu deneyimlerle dolu olarak yaşamalı ve her gün enerjimizin bir kısmını geleceği kurmak için harcamalıyız. Nasıl ki bir nehrin birbirinden kesin bir şekilde ayrılamayacak bölümlerden meydana geldiği söyleniyorsa, biz de yaşamımızı nasıl geçireceğimize karar verirken zamanımızın bütününü göz önüne almalıyız.

13 Ocak 2015 Salı


365 Günün Tao’su 
14 Ocak

KONUMLANMA
Balıkçıl, mavi nehir ağzında durur,
Yapayalnız, bembeyaz kıpırdamaksızın saatlerce
İşte bir balık! Ok gibi atılış
Ve işte av yakalandı.


İnsanlar hep Tao’yu nasıl izleyeceklerini sorarlar. Oysa suda duran balıkçıl kuşu kadar doğal ve kolaydır bu. Kuş, gerekli olduğu zaman harekete geçer; kıpırtısız kalması daha uygunsa harekete geçmez.

Dinginliğin sırrı bir tür dikkatlilik, tedbirlilik, dalınç durumudur. Balıkçıl, aptal ya da uykuda değildir. Suyun akışı içinde kıprıdamadan durur. Kaygısızca etrafına bakınır, uyanıktır. Tao, ona ihtiyacı olan bir şey getirdiğinde, düşünüp taşınmadan ve tereddüt etmeden onu yakalar. Sonra yine aynı şekilde kendine ve diğerlerine rahatsızlık vermeden sessizliğini sürdürür. O, suyun akışı içinde doğru konumu bulup sabırla beklemeyi bilmeseydi başaramayacaktı.

Yaşamdaki eylemler iki etkene indirgenebilir: Doğru konum alma ve zamanlama. Doğru zamanda doğru yerde değilsek, yaşamın bize sunduğu avantajlardan yararlanamayız. Eylem, yer ve zamanla uyum içindeyse hemen hemen her şey uygundur. Ancak biz de uyanık ve hazırlıklı olmalıyız. Zaman ve yer doğru olsa bile, doğru anın farkına varmazsak, uygun bir şekilde eylemde bulunmazsak ya da şüpheler ve ikici düşüncelerle kendimize zarar verir, kendimizi engellersek şansımızı kaybederiz. Yaşam bize bir fırsat sunduğu zaman, tereddüt etmeden ve çekingenlik göstermeden onu yakalamaya hazır olmalıyız. Farkındalık olmadan doğru konumda olmanın bir yararı yoktur. Eğer her ikisine de sahipsek hata yapmayız.

12 Ocak 2015 Pazartesi


365 Günün Tao’su 

13 Ocak 

SOĞURMA

Çamların gölgesinin içinden gelen koyu vişne rengi ışık.
Batan güneş yerleşiyor okyanusa.
Gece yaklaşıyor batan güneşin ardından,
Aceleyle uzaklaşan ayı izliyor gün.

Genellikle, soğurmanın durağan bir şey olduğunu düşünürüz. Su, bir süngerin içine çekilir ve orada kalır. Ancak gerçek soğurma; duraksama ve çelişki olmaksızın yaşamın evriminin tam olarak içinde olma durumudur. Doğada yabancılaşma yoktur. Her şey tam yerindedir. Yalnızca insan, kendini bu sürecin uzağında tutar. Uygarlığımız, kişisel planlarımız, küçük duygularımız vardır. Sevgiye, arkadaşlığa, anlayışa ve iletişime büyük bir gereksinim duyarken bile kendimizi bu süreçten ayırırız. Sorgulayarak, kendimizi yanlış zamanda ortaya koyarak ya da kin ve gururun algılarımızı gölgelemesine izin vererek sürekli kendimizi yenilgiye uğratırız. Yabancılaşmayı kendi kendimize yaratırız.
Bu arada doğa, durmaksızın akıp gidişini sürdürür. Kendimizi bırakmaya, özgürce doğanın gidişine katılmaya ve onun içinde soğurulmaya gereksinimimiz var. Kendimizi bu süreçle bütünleştirirsek başarıya ulaşırız. O zaman şeyler, güneşin ve ayın ortaya çıkışındaki kadar açık bir şekilde birbirini izleyecek ve her şey olması gerektiği gibi olacaktır.

11 Ocak 2015 Pazar




365 Günün Tao’su 
12 Ocak

BİÇİM VERME

Tekerlekteki çömleğin
Başlangıçtan bitişe kadar
Seçenekler azalırken şekli gitgide belirginleşir;
Yumuşaklık sertliğe dönüşür.

Çömlekçi, çömlek yapmaya başladığı zaman, bir parça çamur alır, ona önce bir küre biçimi verir ve dönen çömlekçi tekerleğine yerleştirir. Çamuru tekerleğe yerleştirirken onu tam olarak ortalayamasa da, çamur düzgün bir silindir şeklini alıncaya değin özenli bir biçimde şekil vermeyi sürdürmelidir. Sonra çamur üzerinde çalışır, tekerlek dönerken çamuru yukarıya doğru uzatır, bastırır. Çamur önce bir kule, daha sonra düz bir mantar görünümü alır. Dönen çamur kütlesini birçok defalar yukarı aşağı hareket ettirdikten sonra duvarları tekerlekten yukarıya yükselene değin yavaşça bastırır. Bu işlemi çok uzun süre sürdürmez, çünkü çamur yorulur ve ardından bel verip sarkar. Ona hayal ettiği bir biçimi verir ve bir yana bırakır. Ertesi gün çamur, deri sertliğindedir, çömlekçi ayak kısmına şekil vermek için onu ters yüz eder. Yüzeyini de çeşitli şekillerle süsleyebilir. Sonunda kase fırınlanmaya hazırdır ve iş, renklerin seçimine gelmiştir; biçim değiştirilemez artık.
Biz de yaşamlarımızdaki tüm durumlara böyle şekil veririz; önce onlara kaba bir şekil vermeli sonra yaşamlarımızın merkezine oturtmalıyız. Şeylerin yapısını deneyden geçirerek germeli, uzatmalı, bastırmalıyız. Duruma göre şekil verirken, nasıl bir form istediğimizin farkında olmalıyız. Bir şey, tamamlanma aşamasına ne kadar yaklaşmışsa o kadar katılaşmış ve belirginleşmiştir. Yarattığımız şey tüm etkisi ile orada, karşımızdayken seçeneklerimiz artık çok azalmıştır. Güzellik ve çirkinlik, fayda veya zarar, biçimlendirme sürecinde ortaya çıkar.



365 Günün Tao’su 
11 Ocak

ŞİFA

Ateş soğur
Su, kendi düzeyini arar.

Bir durum ne kadar uç noktada olursa olsun, eninde sonunda değişecektir. Aynı durum sürekli devam edemez. Büyük bir orman yangını, sonunda hep kendi kendine sönmeye mahkumdur. Doğal olaylar karşıtlarını arayarak kendilerini dengelerler. Şifanın temeli de bu denge sürecindedir.

Bu süreç zaman alır. Olay büyük değilse, denge gereksinimi de azdır. Diğer yandan olay çok önemliyse, şeylerin dengeli bir düzeye kavuşmaları günler, yıllar, bazen de bir yaşam boyu sürebilir. Aslına bakılırsa, bu küçük dengesizlikler olmasa yaşamda hiçbir devinim olmazdı. Denge durumunda olmayış, yaşamı değişken kılar. Tam olarak bir merkezde toplama, tam bir denge durumu olsaydı, bu yalnızca durdurulma anlamına gelirdi. Tüm yaşam, sürekli birbiri arkasına gelen yıkımlar ve iyileşmelerdir.
Bu nedenle bilge kişi, en uç durumda bile sabırlıdır. Başına gelen ne olursa olsun, hastalık, felaket ya da kendi öfkeleri; bilir ki, karışıklığın ve kargaşanın ardından iyileşme gelir.

Alıntı: 365 Günün Tao’su

10 Ocak 2015 Cumartesi


365 Günün Tao’su 
10 Ocak

FELAKET
Dilsiz kara gece
Aniden beliren ateş
Yıkım

Felaket gelip çatacağı zamanı kendi bilir. Öylesine baskındır ki, onu kabul etmekten başka yapacağımız bir şey yoktur. Yaşamımızın, işimizin, düşünce yapımızın gidişini değiştirir. Felaketler karşısında öfkelenmek karşı konulmaz bir şey olsa da bunun pek bir faydası yoktur. Ölümcül bile olsa, felaketin bize kötülük getirdiğini söyleyemeyiz. Yine aynı şekilde planlarımızı bozdu diyemeyiz: Tek bir hareket günün gidişini değiştirir.

Felaket doğaldır. Tanrıların laneti olmadığı gibi, ceza da değildir. Felaket, güçlerin birbiriyle etkileşiminden kaynaklanır: deprem topraktaki basınçtan, fırtına rüzgar ve yağmurdan, yangın kazara bir kıvılcımdan çıkabilir.

Büyük bir felaketin arkasından hemen sorarız “Neden?” diye, ancak batıl inançların zoraki kabullerle işe karışmasın izin vermemeliyiz. Yıkım yerinde gezen hiçbir tanrı yoktur.

Felaketlerin bizi derinden değiştirmesi mümkündür, ancak geçip gidecektir onlar. Biz, derin kanılarımıza, sağlam ve samimi inançlarımıza bağlı kalmalı, amaçlarımızı hatırlamalıyız. Kül olarak kalmak da anka olmak da bize bağlıdır.

Alıntı: 365 Günün Tao’su

9 Ocak 2015 Cuma




365 Günün Tao’su 
9 Ocak

İYİMSERLİK

Açılan masmavi gökyüzü
Çıplak dallarda bir umut, bir söz…
Nasıl ki kışın güneşli günleri varsa
Yetişkinlikte de çocukluğa geri dönülebilir.

Kışın her şey ölü ya da uykudaymış gibi görünür. Yağmur ve kar hiç dinmeyecekmiş gibi ve geceler upuzun gelir insana. Derken bir gün gökyüzü aydınlanıp parlak bir maviye dönüşür. Hava ısınır. Topraktan bir buğu yükselir, sudan, balçıktan ve yosundan yayılan güzel koku havada gezinir. Bahçıvanlar şimdi yalnızca çıplak dallar ve gri kök başları olarak gözüken yeni döller hazırlarlar. İnsanlar iyimserdir; soğuğun da bir sonu olduğunun farkındadırlar.

Yetişkin bir insan olduğumuzda sorumluluklarımız korkunç şeylermiş gibi görünür bize. Hava hiç de işbirliği yapar gibi görünmediği zamanlarda neden toprağı kazmak zorundayızdır? Yapılacak işleri yalnızca zorunluluklar olarak görür, kaderimize yaslanırız. Oysa zamanla uyum içinde çalışmak büyük bir sevinçtir. Şeyleri uygun yer ve zamanda yaptığımızda ve bu çabalarımız meyve verdiğinde kıvancımız sonsuzdur.

Emekli olduktan sonra bir meyve bahçesi yetiştirmeye başlayan yaşlı bir adam vardı. Herkes ona gülüp geçti. Neden ağaç dikiyordu ki? Diktiği ağaçların meyvelerini almaya ömrü yetmeyecekti nasılsa. Her şeye rağmen o yine de dikti ağaçlarını; ve onların çiçek açtığını gördüğü gibi meyvelerini de yedi. Hepimizin bu tür bir iyimserliğe gereksinimi var. Çocukluğun umudu ve masumiyeti budur.

365 Günün Tao’su

8 Ocak 2015 Perşembe


365 Günün Tao’su 
8 Ocak

İŞ
Oduncu
Dört mevsim çalışır.
Odunu yarmak
Hem eylem hem de eylemsizliktir.

Hava karlı bile olsa, oduncu odun kesmelidir. Bunu yapmazsa kendisi ve ailesi ısınamayacak ve geçimini sağladığı kişiler yaşamlarını sürdüremeyecektir. Ancak oduncu yalnızca parça hesabı çalışmaz. Mevsimlerle uyum içinde yürütür işini: İlk soğuklardan önce odun depolamak için var gücüyle çalışmalıdır ki, zamanı geldiğinde yalnızca ateşi yakmak için gerekli çalı çırpıyı temin etme lüksünü yaşasın. Bu mevsimde işi azmış gibi görünür çünkü bir önceki mevsimde var gücüyle çalışmıştır.

Oduncu odunu yarmak istediği zaman kütüğü bir bloğun üzerine yerleştirip baltasını kaldırmalı ve baltayı tüm ağırlığıyla ağacın damar yönünde vurmalıdır. Baltayı sallarken kendini daha fazla güç sarf etmeye zorlarsa, bunun hiçbir faydası olmaz.

Tıpkı oduncu gibi biz de mevsim koşullarına uygun bir biçimde çalıştığımızda bundan yarar sağlarız. İster zaman açısından olsun, ister yöntem, gerçek emeğin yarısı ilk adımsa diğer yarısı da şeyleri, kendi kendilerine ilerleyebilmeleri için serbest bırakmayı bilmektir.

Alıntı: 365 Günün Tao’su

7 Ocak 2015 Çarşamba


365 Günün Tao’su
7 Ocak


SABIR
Kutup havası sarar dağları
Takırdatarak ormanların kemiklerini
Mücevherli süslerin yere fırlattığı
Yağmur damlaları tutunur dallara

Kışın ağaçlar yapraklarını dökerler. Oysa kimi ağaçlar fırtınada devrilirken kimileri sabırla dayanır ve çilelerini çekerler.

Yağmura, kara, rüzgara ve soğuğa dayanır onlar. Gliserinli yağmur damlalarını, ışıldayan buz sarkıtlarını ya da kardan çelenklerin muhteşem süslerini taşırlar. Bu parıltılı görkemin ne zaman yere düşeceğine aldırmazlar. Durup beklerler. Gelişimin gücü gizlidir onlarda; dışarıdan görülmez bu. Oysa dışarıdan fark edilmeyecek olsa da içten içe hızlı bir gelişme ve tomurcuklanma sürüyordur.

Onlarınki, iç doğalarına uymaktan doğan bir sakınmadır. Bu güç sayesinde hem yaşamın iniş çıkışlarını hem de güzelliklerini aynı şekilde karşılarlar; çünkü ne iyi ne de kötü talih onların asıl varlıklarını değiştirmez. Biz de böyle yapmalıyız. Yazgımız kötü de olabilir iyi de, ancak her ikisine de katlanabilmeyi bilmeliyiz. Ne olursa olsun iç doğamızın, özümüzün gereğini yerine getirmeliyiz.

Alıntı: 365 Günün Tao’su

6 Ocak 2015 Salı


365 Günün Tao’su 
6 Ocak

ORTAYA ÇIKMA

Gece gök gürültüsü ve yağmur
Bir şokla başlar gelişme
İfade de, arada geçen zaman da
İlk anda mevcuttur.

Şeyler sürekli olarak kıpırtısız halde kalamaz. Kışın güçlü fırtınaları bir şeyleri yıkıp ortadan kaldırabilir, ama yaşam yolunu da hazılar. Eğer bir şeyler yok olup gidiyorsa bu iyidir. Yeni canlıların ortaya çıkıp kendi döngülerini başlatmaları için bir fırsat olmalıdır.

Tüm gelişmeler bir şokla ortaya çıkar.

Filizin toprağından çıkıp toprağın yüzeyine doğru yolunu bulmaya çalışması, yaşam gücünün uzun süreli ve derin birikiminin en can alıcı noktasıdır. Filizin çabucak ortaya çıkıverdiğini düşünürüz, oysa gerçekte görünmez ve hassas döngülerin ürünü olarak ortaya çıkmıştır.

Büyüyen fide, kendisiyle birlikte tüm gelişme biçimini, hatta devasa bir ağaca dönüşmesi için gerekli tüm bilgileri taşır. Zamanlama ve şartların uygun olması gerekiyorsa da, bunlar fidenin içkin yapısına bir şey eklemez. O, tümüyle kaderini gerçekleştirir. Bu nedenle bitkinin gelişme ve karakteri -ve gerçek yaşamı- ortaya çıkma anında mevcuttur.

Alıntı: 365 Günün Tao’su,

5 Ocak 2015 Pazartesi

365 Günün Tao’su 
5 Ocak

SES
Mağaradaki rüzgar
Dinginlikteki devinim
Sessizlikteki güç

Bir mağarada tüm dış sesler kaya ve toprak tarafından tutulur, diğer yandan bu durum insanın kendi kalp atışlarının ve nefesinin sesini duyabilmesini sağlar. Aynı şekilde, dalınç halindeki dinginlik bizi gündelik kargaşadan uzaklaştırarak yaşamlarımızdaki ince sesleri duyabilmemizi sağlar.

Kişi, ancak kulağıyla değil ruhuyla duyduğunda ince sesleri algılayabilir. O sesin içine girerek en büyük arılığa ulaşırız. İşte tam da bu nedenle pek çok dini gelenekte dualar ve ilahiler aslında sessizlik içinde verilen aralardır. Sesin yinelenmesinin ve özümsenmesininin insanı kutsallığa yönelttiğini bilirler.

En derin ses, sessizliktir. Ama sessizliği yaşamın ve titreşimin yokluğu olarak algıladığımızda, bu düşünce bize çelişmeliymiş gibi gelebilir. Oysa meditasyon yapan için sessizlik, tam karşıtlarıyla birleşmiş sestir. Sessizlik hem sestir hem de sesin yokluğu durumudur ve meditasyonun gücü de tam bu birleşimden ortaya çıkar.

Alıntı: 365 Günün Tao’su,

4 Ocak 2015 Pazar

365 Günün Tao’su 
4 Ocak

YANSIMA
Ay suyun üzerinde
Sessizlik içinde oturur.

Su durgunsa, ay kusursuz bir şekilde yansıyacaktır suyun üzerinde. Biz de kendimizi dinginleştirebilirsek, ilahi olanı kusursuz bir biçimde yansıtabiliriz. Oysa, günlük işlerimizin aşırı hareketli atmosferine kapılır gider, kendimize, benmerkezci düşüncelere kapılıp gitme izni verirsek, sularımızın yüzeyi çalkantılı olacaktır. Bu durumda, Tao’nun alıcısı olamayız.

Kendimizi sakinleştirmek için yapabileceğimiz hiçbir şey yoktur. Gerçek dinginlik, zihinlerimizin sakinleşmesine izin verdiğimiz sessizlik ve yalnızlık anlarında doğal olarak gelir. Tıpkı suyun kendi yüzeyini bulmaya çalışması gibi, zihin de kutsal olana, tek olana doğru çekilir. Tıpkı çamurlu suyun, müdahale edilmediğinde berrak bir hale dönüşmesi gibi zihin de, sakinleşmesine izin verildiğinde berraklaşacaktır.

Ne ay ne de su, yansıtmak ve yansıtma yüzeyi olmak için bir şey yapmaz. Meditasyon da aynı şekilde doğal ve dolaysızdır.

Alıntı: 365 Günün Tao’su

KARMAŞADAN DÜZLÜĞE

İnsan ilişkilerinde her zaman biraz beceriksiz olduğumu düşünmüşümdür. Kestirilmesi o kadar zor bir şey ki. Ne yapsan yaranamadığın, ne söylesen yanlış anlaşıldığın, yaklaşmaya çalıştıkça iten, uzaklaşmak istesen çekmeye çalışan, kesinlikle çözemediğim ve anlayamadığım bir durum. Belki de kendimle diyalogumdan kaynaklı dalgalanıyordur dış dünyada. Kendimle de pek geçinemem çünkü; eleştirir, değiştirir, sorgular, didiklerim.Tecrübeyle ilerlediğin bir hal olduğundan bu ilişkiler, samimiyetsiz bir gelişim gösterdiğine inanıyorum. Hayatn bir yerinde mutlaka kazık yediğin için bir güvensizlik hasıl oluyor benliğine.  Beyninde durmadan düşünen o meşhur varlıkta, karşındakine dair olumsuz bir dünya şeyi kulağına fısıldıyor. Bastırıp geriye itiyorsun elbette ama o düşünce bir kere zihnine girdi.

Okullarda ders olarak bu sosyal ilişkilerin okutulması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü; birbirine yabancı, samimiyet adı altında samimiyetsizliğin kol gezdiği, çıkarsal ilişkiler dışında bir ilişki modeli göremiyorum çevremde. Özellikle birisi ne kadar samimi, sıcak ve içten davranıyorsa, o kadar tüylerim diken diken oluyor. Benden istediği şeyin ya da bana vereceği zararın o denli büyük olabileceğini düşünüyorum hemen. Tecrübeyle sabit bir durum olduğundan.

İnsan söz konusu olduğunda bu denli yakın davranışların, eğer yalnız kalamama dürtüsünden kaynaklanmıyorsa, mutlaka çıkarsal ilişkilere dayandığını çözdüm. Her daim aşırı uyumsuz, göze batan, vıdı vıdı konuşup tehtit oluşturan bir tip olduğumdan, pek sevilmemişimdir. Tehdit algısı, alan oluşturmaya çalışmak, dişiye kur yapma oyunlarıyla hayvanlardan bir gömlek farkımız var. Biyolojinin bizi de hayvanlar kategorisinde değerlendirmesi boşuna değil.

İnsanın fütursuzluğu sosyal medyanın varlığından beri iyice arttı. Ekleme talebi yollayan birisini kabul ettiğinizde sanki evinizin kapısının anahtarını vermişsiniz gibi dalıyor özel alanınıza üstelik çamurlu ayaklarıyla. Bu insan evli midir? Barklı mıdır? Çoluğu çocuğu, ailesi, abisi var mıdır? düşünmeden. Ve her eklediğiniz insanla konuşmaya, diyalog kurmaya, sohbet etmeye, yaşamınızın mahremini dökmeye mecburmuşsunuz gibi. Hesap soranlar mı dersiniz, konuşmadığımız için siliyorum sizi diyenler mi? Ahlaksız terbiyesiz bölümlere hiç değinmeyeceğim bile. Sanki hiç işiniz gücünüz yok, bütün gün sadece Facebook'ta Twitter'da (daha az olmakla birlikte) yazanlara cevap vermekle görevlendirilmişsiniz gibi.

Özellikle benim gibi yarı Türkiyeli yarı yabancı, bir de isminiz de Türkiyede sıkça bulunan isimlerden değilse eyvah yandınız o zaman. Ne, ben sohbet etmek için değil ben yaptığım işleri göstermek, paylaşmak için buradayım demeniz sizi kurtarabiliyor, ne vaktim yok demeniz, ne de cevap yazmamanız. Hi'lar, Hello'lar mı ararsınız ortak bir dili konuşabildiğiniz insanlardan, kimsin sen diye soranlar mı? Onun bunun telefonunu isteyenler mi? Oyuncu olmak istiyorum, ne kadar sürede olurum ilk sorusu olanlar mı? Irksal sorgulamadan, girip, burçtan çıkıp, medeni halinize dayatıp konuyu, rahatsız olduğunuzu vurguladığınızda kavga çıkarmaya vardırıyorlar. Niyetleri ve amaçları aslında sizi tanımak olmayan, sırf çıkarsal bir kendini ispat, ben de varım aracına dönmüş ya da cinsellik tatmini için araç edinilmiş bir mecra.

Bir ara kendimi hipnotize olmuş gibi bunlara cevap yazarken, bir ara sinirlenirken, bir ara hiç bir şekilde görmek bile istemediğim bir halin içinde, bir ara bu sosyal medyadan ayrılayım ben en iyisi derken buluyorum. Baş edilemeyen bir akın, durmadan ve çok hızlı akan bir ilişkiler yumağı var buralarda. Mutlaka doğru kullanan, hakkını verenlerde vardır, amacım herkesi yargılamak değil. Gördüklerimi, rahatsız olduğum tespitlerimi paylaşmak.

Ben daha kendimle olan ilişkimi sorgular aşamada olduğumdan, tokat manyağına dönmüş emir eri gibi hissediyorum kendimi ve neye hizmet ettiğimi de bulamıyorum haliyle. İlizyonun en dibine batmama sebep olan bu durum üzerine, düşündüğümde beni rahatsız eden bir diken ayakkabımın içine girmiş gibi hissediyorum. Yok sayılmayı istememekle başlayıp , değersizlik duygusu arasında, sevilme isteğiyle biten bir noktada duruyor, bu yaşananlar.

Gözüne bir şeyleri sokmak istediğinde hayat çekilmez bir yer olabiliyor ve bu bir şeyler en savunmasız, en beceriksiz olduğun alandan geliyor. Ben karmaşık olan şeylerden hoşlanmayan birisiyim. Ortada karışmış bir yumak varsa, illahi çözmem gerekir onu, ne kadar sürse de. Bu karmaşa benim için en azından yıpratıcı ve enerji çalıcı. Ama buradan çekip gitmeyi değil, içinden geçip etkisizleştirmeyi seçiyorum. Egoma değil, içimdeki o özel ruha tutunarak. Öpüldünüz.

3 Ocak 2015 Cumartesi



365 Günün Tao’su 
3 Ocak
ADAMA 

Çarpık olanı düzelt
Hareketsiz olanı akıt
Suyu, ateşi ve ışığı bir araya getir.
Dünyayı tek bir noktada topla.

Eğer kendimizi adamışsak, yani manevi yolumuza tam bir inanç ve bağlılık duyuyorsak, bu durumda kararlılığımız olayların gelişim hızını doğal olarak artıran bir güç oluşturur. Önümüze giderek daha az engel çıkacaktır artık. Yolumuz düzeltilmiş eğri bir yol gibidir. Bizi ne kadar amacımızdan uzaklaştırmaya çalışsalar da yolumuzdan dönmeyiz.

Alelacele girişilen bir işte adanış yoktur. Onun aynı zamanda sağlamlığa da gereksinimi vardır. Bedenlerimiz, yüreklerimiz ve ruhlarımız bütünüyle istediğimiz şey üzerinde odaklanmalıdır. Yalnızca tüm iç elementlerimizi birleştirerek kendimizi tümüyle adayabiliriz.

Yolumuzu apaçık görebiliyorsak ve kişiliklerimiz tamamıyla birleşmişse, dış dünya ile iç dünya arasında hiçbir fark kalmaz. Artık hiçbir şey uzak değil, hiçbir şey bize kapalı değildir. Bu nedenle, denir ki, dünya tek bir nokta gibidir: Adanış öylesine güçlüdür ki onun parçası olmayan bir şey kalmamıştır.

Alıntı: 365 Günün Tao’su

2 Ocak 2015 Cuma


365 Günün Tao’su 
2 Ocak

YIKANMA
Gündoğumunda yıkanırken
Düşlerini de yıkayıp arıt.
Koru içindeki Tanrıları
Ve arındır öz ruhunu.
Arınma, tüm çalışmaların başlangıcıdır. Önce bedenin temizlenmesi gelir. Bedeni yadsımak için değil, arındırmak içindir bu… Temizlenmek, ilahi olanı duyumsamamıza yardım eder.

Düşlerini yıkayıp arıtmak, yalnızca uyku anlarındaki yanılsama ve kaygılardan değil, uyanık haldeki yanılsama ve kaygılardan da kurtulmamız gerektiğini ifade etmenin bir başka yoludur. Tüm yaşam bir düştür, bu yalnızca yaşamın orada olmamasından değil, her birimizin ona farklı anlamlar yüklemesindendir. Kendimizi bu alışkanlıktan kurtarmalıyız.

Temizlenme sırasında doğal olarak içe bakarız. Bedende 36000 tanrı ve tanrıçanın olduğuna inanılır. Eğer sürekli olarak kötü şeyler yer, kendimizi zehirler, içimizde ve dışımızda pisliğin birikmesine izin verirsek bu tanrılar tiksinerek bizi terk ederler.

Diğer yandan asıl ilgimiz beden tapınaklarımızın kutsal varlıklarından öteye geçmeli, evrensel BİR OLAN’a yönelmelidir. Karartıcı kir tabakalarını temizleyip, bedensel sorunlardan ve yanlış kanılardan kurtulduktan sonra içteki TEK OLAN’a ulaşabilmek için tanrıları da temizlemeliyiz.

Alıntı: 365 Günün Tao’su

1 Ocak 2015 Perşembe



365 GÜN TAO'SU 
1. Ders / 1 OCAK
BAŞLANGIÇ
İşte gemiye binme anı
Bütün uğur işaretleri yerinde.
Başlangıçta herşey umut doludur. Kendimizi yeni bir şeye başlamaya hazırlarız. Önümüzdeki muhteşem yolculuk için ne kadar istekli olursak olalım, herşey bu ilk anın içindedir: iyimserliğimiz, inancımız, kararlılığımız, masumiyetimiz.
Başlamak için bir karar vermeliyiz. Bu karar her gün devam eden öz eğitimimize verdiğimiz bir sözdür. Kendi özümüzle güçlü bir bağlantı kurmalıyız. Dış sorunlar önemli değildir. Her şeyden soyunmuş olarak ve tek başımıza yaşamın tüm zahmetli, zor işleriyle başa çıkarız.
Yalnızca kendimiz kendimize birşey verebilir, kendimizi yaşamın en derin ruhsal özünü yaşayan bir araca dönüştürebiliriz.
Bir kez karar verdik mi, artık herşey bize gelir. Uğur işaretleri batıl inanç değil, doğrulamalardır. Bir yanıttır. Denir ki, insan bir kayaya dua etmeyi, tapınmayı seçerse, o kaya bile canlanabilir. Aynı şekilde, biz de kendimizi ruhsal çalışmalara vermeyi seçtiğimizde, dağlar ve vadiler bile amacımızın sesini yankılayacaktır.
Alıntı: 365 Günün Tao’su, Deng Ming-Dao — Türkiye'de.